Kayseri de büyük operasyonlarda görev alan Cumhuriyet Savcısı Metin Yıldırım’ın çok güzel kitapları olup halen mesleki kitaplar yazmaktadır. En son yazdığı ‘’Beyaz Ceket’’i herkesin okuması lazım.
İz bırakmak azizim, iz bırakabilmek… Zihinlerde iz bırakmak, yüreklerde, zamanda iz bırakmak, işte bütün mesele bu. “…’Hiçbir iz yok,’ dedi Reşit.
Muhtar, avluyu yeniden taradı gözleriyle. O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olmazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.” Böyle ifade ediyor Hasan Ali Toptaş “Gölgesizler” adlı eserinde.
Evet, var olanın izi olmalı; var olan iz bırakmalı, iz bırakabilmeli serencamda…
Demem o ki azizim, Adaletin de bir izi olmalı. Olmalı ki alıkoysun mücrimi cürmünden, haini ihanetinden. Olmalı ki ettiği yanına kâr kalmasın mücrimin; hainin, vicdansızın, arsızın, ahlaksızın ettiği yanına kâr kalmasın. Adaletin bir izi olmalı. Olmalı ki mazlumun yüreği soğusun, zihni huzurla, gözleri uykuyla buluşsun. Yediğinden tat, baktığından haz alsın. Azizim, Farslar gölgeye “sâye” dediler. Abad olduklarında “sâyende” dediler. Var olanın gölgesi olmalı azizim, var olanın izi! Hani nerede bunun gölgesi, hani nerede izi? “…’Hiçbir iz yok,’ dedi Reşit.
Muhtar, avluyu yeniden taradı gözleriyle. O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olmazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.”
Ne mutlu gölgesi olanlara ve her zorluğa rağmen iz bırakanlara.
Sayın Savcımın kısa notlar üzerine yazmış olduğu OTURAN ADAM ,yazısını da sizlerle paylaşma istedim..
OTURAN ADAM
O güzel insanı, adaşımı, daha birkaç gün önce yakından tanıdım. Tam da görünüşe aldanıp iyiliğe dair ne varsa tükendi derken...Bir park bankına oturmuş, her sabah gelip geçenlere çay ikram ediyor. Hem de hiçbir ücret, teşekkür beklemeden...
Evet, iyilik hâlen ölmemiş, iyi İnsanlar biz fark etmesek de yaşamaya devam ediyor. Onlar bir köşede sessiz, gösterişsiz ve mütevazi. Tıpkı iyiliğin kendisi gibi...
Bazen umutsuzluk insanın yüreğine öyle çöker ki, insan dünyadan soğur ve her şeyden uzaklaşır. Haberlerde hep kötülük, sokakta öfke, şiddet, sosyal medyada nefret... Böyle bir zamanlarda insan ister istemez soruyor; “Yoksa iyilik hepten mi bitti?”
İste tam da o an, bir çocuk elimizden düşen çantayı uzatır. Parkta oturmuş koca yürekli bir adam, gelip geçenlere sabahın ilk çayını hiçbir karşılık beklemeden ikram eder. Bir komşu, beklemeden bir anda elinde bir tabak getirir…
Ve insan bir kez daha anlar ki, İyilik hâlen aramızda yaşamaya devam ediyor. Sessiz, gösterişsiz ama güçlü. Evet, iyilik tam da bu belki...
İkram edilen bir bardak çay, bir kase çorba, bir tebessüm, bir merhaba...Sessizce uzanan bir el, bir tebessüm, bir selam… Bunlar belki küçük gibi görünür, ama yıkılmak üzere olan bir kalbi yeniden ayağa kaldırır..
Kimi zaman bir arkadaş, sadece “Buradayım” diyerek karanlık bir geceyi aydınlığa çevirir. Ve biz fark etmeden, bu iyilik halkaları büyür, yayılır, umut olur.
Evet, her sabah doğan güneş gibi, umut hâlen tükenmedi... Çünkü her gün biri yardım etmeyi, el uzatmayı, tebessüm etmeyi, merhaba deneyi seçiyor. Ve o birileri hâlâ dürüstlükten, merhametten, vicdandan vazgeçmiyor...
Bu dünya hâlâ iyi insanların omuzlarında duruyor. Ve hepimiz o iyilik zincirinin bir halkası neden olmayalım. Bir söz, bir davranış, bir gülümsemeyle… Oturan adam, güzel insan sen ne iyi bir adamsın. İyilik ölmedi, halen umut yaşamaya devam ediyor. Çünkü umut en son ölür.
